Evrenin oluşumuna bu yazımda girmeyeceğim. Bu “küçük, mavi yeşil ve yalnız” gezegende tek hücreli canlıdan, günümüzde yaşayan “modern insan”a nasıl geldik, çevre felaketlerini nasıl yarattık, neleri nasıl tükettik, neler ürettik, biraz bunlar üzerine yazmak ve düşünmek istiyorum. Acaba sonumuz ne olacak diye de kendime sormadan edemiyorum. V bölümden oluşan bir yunan trajedisi gibi, sonumuz felaket mi olacak yoksa hep birlikte bu işten alnımızın akıyla çıkmayı başarabilecek miyiz diye düşünürken kalbim hep ikinci seçeneğin etrafında çarpıyor.

Geleneksel bilim ve dinin bize söylediğinin aksine, evrim, ne rasgele gerçekleşir, ne de önceden belirlenmiştir: evrim canlılar ve çevre arasındaki akıllı bir danstır. Şartlar uygun olduğunda (bir kriz ya da bir fırsat doğduğunda) biyosfer önceden tahmin edilemeyen daha tutarlı ve stabil bir noktada yeni bir dengeye oturur. İnsanın dünyadaki varlığı, onun kişisel ve kollektif olarak inançlarını ve davranış şekillerini zamanında değiştirmesine bağlıdır. Davranışlarımızın merkezinde sevgi ve şefkat olmalıdır.

Sevgi hepimizin gideceği tek yöndür, bu yöne doğru yol almazsak kısa sürede dinazorlar gibi tarih sahnesinden silineceğimiz günler yakındır. İnsanların hür iradeleri ile yapacakları seçim önlerindeki en önemli sınavdır. Vaktimiz çok kalmadı, dünyamız alarm veriyor.

Eğer içinde bulunduğumuz bu durumdan çıkmayı ve sevgi dolu ve daha iyi işleyen bir dünyayı hayal etmek size zor geliyorsa o zaman, sonu güzel biten, başka bir hikayeyi kendinize örnek alabilirsiniz. Bu hikaye büyümekte olan bir tırtılın hikayesidir. Tırtılın içindeki milyonlarca hücreden biri olduğunuzu hayal edin. Etrafınızdaki her hücrenin saat gibi çalıştığını ve görevini yaptığını görürsünüz, ama bir gün gelirki bu saat gibi işleyen mekanizma çatırdar, hücreler kendilerini öldürmeye başlarlar, her taraf kararır ve kıyamet günü gibi etraf simsiyah olur. Bu ölen hücrelerin arasından, tam gelişmiş böceğe ait, yeni hücreler, “hayali hücreler” denilen hücreler ortaya çıkar. Bunlar kümelenerek yeni bir planla tamamen değişik bir canlıya hayat verirler.

Bu hayatta kalan yeni hücreler kelebeği oluşturur. Burada insanı hayrete düşüren şey, tırtılla kelebeğin DNA sının aynı olmasıdır. İkiside aynı canlıdır ancak ikisi değişik organizasyon sinyallerini alıp onlara cevap vermektedir. Ne demek mi istiyorum, çok basit: bugün tvleri açıp gazeteleri okuduğunuzda medyanın dünyayı bize bir “tırtıl” gibi sunduğunu görürsünüz. Buna rağmen, dünyanın değişik yerlerinde yaşayan insanlar “hayali hücreleri” sayesinde alışılagelmişin dışında düşünüp algılayarak, birlikte yeni, ahenkli ve tutarlı bir sevginin titreşiminde birleşiyorlar. Sizin yeriniz neresi? İnsanlığın bu sıra dışı, “yeni sürümüne” katkıda bulunacak “hayali hücre” letinizi devreye sokacak mısınız? Yoksa size sunulanı alıp kullanıp kaderimiz buymuş mu diyeceksiniz? Şimdi bize öyle gözükmese bile geleceğimiz tamamen kendi ellerimizde. Sahip olduğumuz eski inançları, bilinçaltımızda, biz farkında olmadan çalışan programları, hayatımıza kattığımız yeni, olumlu, bizde ve evrende mucizelerin kapılarını açacak yeni inançlarla değiştirmemiz gerekiyor.

Daha çok silahlanma barışı getirmiyor, daha fazla hapishane suç oranlarını düşürmüyor, daha çok bilgi bizi daha bilge ve feraset sahibi yapmıyor.

Kendimizle ilgili öğrendiğimiz sınırları kaldırmamızın tam zamanı, o sınırları biz koyduk ve onlara inandırıldık ya da inandık. Şimdi eskileri rafa kaldırmanın mümkünse de tedavülden kaldırmanın tam zamanı. Bilinç altımızı temizleyip kendimizi doğa ile insanlar ile uyum içinde konumlandırmanın zamanı.. İçimizdeki hayali hücreleri uyandırıp yeni bir ben yaratmanın zamanı.. Bu virüsle başlayan dönüşümü kendiniz için bir fırsat olarak değerlendirmenizin tam zamanı

Sevgi ışık ve sağlıkla kalın🌸💗🌷

Çevren Üstün

Leave a Reply

error: İçerik korunmaktadır !!
Whatsapp Web
1
Merhaba,
Size nasıl yardımcı olabiliriz?